top of page

PANDEMİNİN GECEKONDUDAKİ İZLERİ

A.Nur Türk

Bursa

Yaşamımıza, evimize, sokağımıza ve hatta dünyaya hep birlikte konukluk eden ‘’covid-19’’ günlerinin ruhumuzda ve   insanlıkta bıraktığı izleri toplumun her kesiminde görüyoruz. Birlikte yaşadığımız ama haberimiz bile olmayan dünyaya gözlerimizi açmamızı sağlayan bir virüs.

Virüs bir aynadır. Nasıl bir toplumda yaşadığımızı gösterir. Önünde sonunda ölüm korkusuna dayalı olan bir sağ kalma toplumunda yaşıyor hale geldik adeta.  Bugün, sanki daimî bir savaş haline yaşıyormuşuz gibi, sağ kalmak tek gerçeğimiz haline geliyor. 

Byung-Chul Han, diyor ki Covid-19: “İyi yaşama duygusunu tamamen kaybeden, hazzın da sağlığa feda edildiği bir sağ kalma toplumu.” oluşturdu.

Evet tek amacımız sanki hayatta kalmak oldu Özgürlük ya da güvenlik mi?  Salgınla mücadele için ödeyeceğimiz bedel nedir? Korku ve tedirginlik halindeyiz, Politik karantina dayatmaları, özgürlüklerin daraltması, kitlesel histeri ve korku ortamında bir insaniyet yoksunluğunu ve endişelerimiz! 

Şehir merkezleri dışında, şehrin ekonomik açıdan zayıf kalmış insanlarını barındıran bölümleri. Ağırlıklı gecekondular da panik daha bir başka daha bir mücadele gerektiren bir durum.

Bir pandeminin ortasındayız ve yine gördük ki; Covid-19 şu anda insanın savunmasızlık ya da ölümlülüğünün demokratik olmadığını ama sosyal konuma bağlı olduğunu gösteriyor. Ölüm demokratik değildir. Covid-19 hiçbir şeyi değiştirmedi. Ölüm hiçbir zaman demokratik olmamıştı

 Yalnızlaştırılma ve sadece ölmemek için yaşama duygusu histerik duygular üretti.  Pandemi günleri uzun süren bir içe çekilme, kapanma da demek oldu. 

A’Dan X’E – kitabında John Berger diyor ki “Yokluğun hiçlik olduğuna inanmaktan daha büyük bir hata olamaz. İkisi arasındaki fark bir zamanlama meselesidir. Hiçlik önce, yokluk sonradır. Bazen ikisi kolayca karıştırılabilir: Kederimizin bir kısmı da bundandır.”  Hiç idik yok mu oluyoruz?

Editör: Gülbin Özdamar Akarçay

Havası kaçmış

HAVASI KAÇMIŞ GAZOZ

A.Nur Türk

Bursa

Sanırım sadece kendi seçtiğim bir yalnızlığa tahammülüm var, maruz bırakıldığıma değil.

Zaman bir an kırılmıştı. Bir saat öncesi ile bir saat sonrası arasında koskocaman bir boşluk vardı.

- Kim ister ki?" maruz bırakılmış bir yalnızlığı! Yalnızlık bir seçimdir tek başınalık bir maruz bırakılma durumudur diyorum.

Tek başına mıydım? yalnız mıydım?

Düşünceler ağırlaştıkça, ruhta da ağırlaşır. Ve biliyorum ki aradığım huzur bu günlerin çabucak geçmesiyle gelecektir. Hikayem kendime söyleyebildiklerimi kapsıyor gibi gelebilir size ama orada herkese yer var..

Düşüncelerim çok kişilik , sessizliğim tekildi...

‘’Mungan okumayı sever misiniz?

Mungan diyor ki;

Ettiğiniz sözün, aldığınız tutumun, ileri sürdüğünüz savın, kalkıştığınız atağın, dekoltenizin ya da yırtmacınızın bile karşılığının olması gerekir. Yoksa cüret ettiğinizle kalırsınız diyor.

Sessizliğe cüret ettiysem bunun bir karşılığı olmalıydı. Kendimi havası kaçmış bir gazoz gibi hissediyordum. Vardım ama; tadım, tuzum kaçmıştı. Bu noktada keşif başladı.

Kendimi, evimi ,arkadaşlarımı, olanları, olmayanları, okuduğum şiirleri, okumadığım romanları, vücudumu , seksi olup /olmadığımı, klasik müziğin yüksek sesle sevdiğimi, evin en huzurlu yerinin tavan arası olduğunu, domatesi çok sevdiğimi keşfettim..

Havası kaşmış bir gazoz olarak mesajı aldıysan, cevabımı istiyorum sevgili evren!

Kendimi ve ötekini öğrenmek yolunda doğru yolda mıyım acaba ?

‘’Kelimeler kendilerine inananlarla çoğalır. İnsanların birbirleriyle sahiden konuştukları akşamlar gerçekten azdır; onların değerini bilmek, hatıralarını iyi saklamak gerekir.’’

Ve kelimelerime ortak olduğunuz için artık yalnız değilim.

Editör: Gülbin Özdamar Akarçay

bottom of page