top of page

KORONA GÜNLERİNDE FOTOĞRAF ÇEKMEK

Enver Enli /  Mannheim, Almanya

Şubat ayının ortalarıydı… büyük bir mutfakta baş aşçı olarak çalışıyorum, Korona haberleri epey meşgul etmeye başlamıştı Almanya gündemini. Bizler de sektör olarak büyük organizelere yemek yetiştirmeye çalışıyoruz. Örneğin 1000 kişiye yemek yapmak çok olağan günlerdendir bizim için…O kargaşa ve telaşın içerisinde Korona ve zorlu süreci aklımızın ucundan bile geçmedi. Hatta bir gün arkadaşlarla bir kahve sohbetinde , işyerlerinin kapanacağı üzerine yaptığımız komplo teorilerine gülüp geçmiştik. Yine de haberler ciddiydi tabi...Ve nihayet beklenen gün geldi, resmi dairelerin kararları açıklandıktan sonra aynı gün bizim işler de son bulmuştu ve halen kapalıyız...

İşyerine gittiğimde sekreter kız "hayırdır neden geldin?" diye sormuş, ben de son kontrollerimi yapıp gideceğimi söylemiştim. Süreçle birlikte kısa çalışma denilen uygulamaya geçilmiş ve bununla birlikte ekonomik olarak zor bir sürece girmiştik. Hemen ertesi gün İş dairesinden aradılar ve "Herr Enli, hiç moralinizi bozmayın ücretinizin çoğunu biz vereceğiz" diyerek bilgilendirmişlerdi beni. Neyse fazla uzatmayayım...

Fotoğraf benim  yaşam biçimim, hobi olarak düşünmüyorum. İş yaşamı benim için mecburi bir anlamda, sonuçta sürgünüz ve fazla seçme şansımız olmuyor.  Almanya'ya gelip de çalışmaya başladığımdan beri ne iş olsa yaptım , sıfırdan başlamak kolay değil...Ve bu çalışma sürecine öyle kaptırmışım ki kendimi aslında Korona süreci bir anlamda benim de imdadıma yetişti, iyi dinlendim yorgunluğum kalmadı...

Süreç başladığında ciddi anlamda bir panik havası vardı toplumda.  Tuvalet kağıdı , hijyen malzemeleri ve maske tükenmişti. Burada, özellikle Almanlarda böylesi zamanlarda ya da uzun tatil günlerinin başlangıcında sürekli bir panik ve alışveriş telaşı vardır. Bunu da geçmişteki acı deneyimlerine bağlıyorum, o dönemlerden kalma bir alışkanlık. Almanlar böyle de bizim Türkler onlardan geri kalır mı? Türk marketlerinde kolonya fahiş fiyata fırlamıştı, diğer tüketim ürünlerinde de benzer fiyat artışları yaşanmıştı. İlkel kapitalist kafası diyelim,  Alman marketlerinde bunu yaşamadık...

İş öyle hale gelmişti ki artık sürecin mizahı yapılır olmuştu, komik ve dramatik bir süreçti aslında. İlk gün evden çıkmadım, yorgundum zaten. Ertesi günden itibaren günlük belli saatlerde sokağın nabzını tutmaya başladım, bu günler fotoğraflanmalıydı. Basın kartım olduğu için rahatça çıkıyordum sokaklara…  ha bu arada burada sokağa çıkılmaması yönünde kararlar alınmıştı fakat öyle baskıcı bir şekilde değil, acil ihtiyaç için çıkılabiliyordu.

İlk günler boş sokakları, şehrin kalabalık olup da süreçle birlikte ıssızlaşan mekanlarını, alınan önlemleri-barikatları, uyarı levhalarını ve bandajlanmış bankları, insanlar arasındaki mesafe kurallarını, belediye ya da diğer yetkili kurumların çalışmalarını vb belgelemeye başladım. Mesela buranın tramvay işletmesi maske dağıtmaya, eczaneler de eşantiyon olarak maske vermeye başlamıştı. Bu arada maske de bulunmuyordu. İnsanlardaki korku ve panik, şehri hayalet şehir durumuna getirmişti... Okullar, kreşler ,devlet daireleri , bankalar , restoranlar, büyük alışveriş merkezleri kapalıydı. Çalışmak zorunda kalan sağlıkçılar , fırıncılar, küçük ve ayaküstü yiyecek satan yerler ile eczaneler açıktı. Sokakta yaşayan evsizler için de zordu yaşam...

 

Hemen halk arasında dayanışma kampanyaları başladı. Şehrin belli noktalarına ihtiyaç sahipleri için yiyecek, içecek , kılık kıyafet ve hijyen malzemeleri, torbalar ya da karton kutularla bırakılıyor ve üzerine de içerisinde ne olduğu yazılıyordu. Sonrasında ihtiyaç sahipleri gelip alıyordu ihtiyacı olan malzemeleri. Şehrin bütün bölgelerini geziyordum, Almanların yoğun olduğu bölgeler gayet disiplinli davranıyordu, yabancıların  yaşadığı ya da getto dediğimiz bölgelere geldikçe kalabalık kendini gösteriyordu...Bir de Almanya'da yaşayan epey kayıt dışı, kağıtsız insanlar var (10 milyon kişi olduğu söyleniyor).  Normalde kağıtlı oturumu olan, burada yaşayanlar bir şekilde devlet yardımlarıyla iyi kötü ayakta durmaya çalışırken, kağıtsızların durumu buradaki duyarlı kesimi de düşündürüyordu tabii… sosyal medyada ya da Whatsapp gibi gruplarda bu sorunlar konuşuluyordu, bir yandan da yardım kampanyaları yaygınlaştırılmaya çalışılıyordu...B ir de esas sorun vardı ki , Mülteciler salgın öncesinde zaten onca sıkıntıyla ve göç yollarında yaşadıkları acı dramlarla gündemdeyken, Korona salgını ile durumları daha da sıkıntılı hal almıştı. Yunanistan'da Mülteci Kamplarında tutulan, olumsuz şartlarda ve hijyen koşulları  olmadan sağlıksız yaşayan, çoluk çocuklarıyla yollarda takılıp kalan mülteciler de buradaki hümanist kurumların gündemindeydi...

Bütün bunlar yaşanırken, bir de Türkiye'deki politik sorunlar zihnimizi alt üst ediyordu. Grup Yorum üyelerinin ölüm orucu epey tedirgin ediyordu bizleri, elimizden geldiğince buradaki duyarlı kesimleri harekete geçirmeye çalışıyorduk.

Buranın Marktplatz Meydanı vardır, pazar yeri kurulur ve şehrin merkezi yerlerinden birisidir. Bir gün yine gezmelerden birinde  bir baktım alanda 8 - 10 kişilik bir grup pankartlarıyla mülteciler ve yoksullar için dayanışma eylemi yapıyor. Yasak kırılmıştı, hemen fotoğrafladım tabi. Sınırdışıları engellemek ve Almanya'ya yeni gelen yabancılara yardımcı olmak için kurulmuş bir oluşum alandaydı... Duyuldu tabii hemen yerel basında. Bir kaç gün sonra da,  burada benimde içinde olduğum Soli-Dem adlı bir inisiyatif, Grup Yorum için eylem kararı aldı. Eylem günü Mustafa Koçak In ölüm haberini almıştık. Burada Nazi diktatörlüğü döneminde katledilen komünistler için yapılmış bir anıtın önünde eylemi gerçekleştirdik, ses getirdi tabii… artık zincir kırılmıştı. Bir kaç gün sonra Seebrücke(Deniz KÖprüsü) adlı kuruluşun, mülteci kampı önünde yaptığı eylem epey kalabalık çekmiş, eylemciler fiziki mesafe kurallarına uyarak maskeli ve son derece disiplinli bir eylem gerçekleştirmişti. Mülteci kampı sokağı tıklım tıklımdı...

Mayıs ayı gelmişti (bu arada ben kısa tutmaya çalışarak anlatmaya çalışıyorum). 1 Mayıs gündemdeydi ama bir de belirsizlik vardı çünkü,  Alman Sendikalar Birliği 1 Mayıs'ı video konferans ile kutlama kararı almış ve üyelerine sokağa çıkmama,  Korona sürecinden dolayı "Evde Kalın!" uyarısı yapmıştı. Yine de muhalif sendikacılar ve belli siyasi partiler 1 Mayıs kutlamak için izin başvurusu yapmışlardı, maskeli ve mesafe kurallarına uymak şartı ile 1 Mayıs kutlandı. Hem de iki grup, ayrı ayrı saatlerde kutlama yaparak sürecin getirdiği olumsuzlukları ve sıkıntıları anlatarak taleplerini dile getirdiler...

Bu arada Alman Nazi grupları da boş durmuyordu. Onlar da sürecin zaaflarından yararlanarak eylem yapmaya başlamışlardı. 1 Mayıs günü 3.eylemi de 15-20 kişilik meditasyon grubuyla, maskesiz ve mesafe kurallarına uymadan, meydanda meditasyon yaparak gerçekleştirdiler.  "Korona İsyancıları" diyorlardı kendilerine. Korona virüsünün ABD ve İsrail oyunu olduğunu söyleyerek, 'maske takmayın!' diyerek , kendilerince propagandalarını yapmaya başlamışlardı...İkinci eylemleri yine aynı meydanda epey kalabalık bir kitleyle oldu, işin garibi ırkçılık yapan bu grubun içerisinde yabancı kökenliler çoğunluktaydı. Mesela başörtülü , sakallı dinci kesimler eylemdeydi. Kendileriyle sohbet ettiğimde, neredeyse o grupla benzer şeyleri söylüyorlarlardı. Grubun ilk çıkışı siyasi olmadıkları, ne sağcı ne solcu oldukları yönündeydi… ama biz biliyorduk ki eylemleri yönlendiren Nazi kadroları, eyleme karşı eylemle protesto edildi. Anti faşist gruplar ve demokrat kesimler grubun karşısındaydı. Eylem, polis kordonu altında sona erdi...Bu grup sonrasında iki eylem daha yaptı ve kitleselliği kalmadı. Son yapılan eylemde 50 - 60 kişi ancak vardı...Korona süreci ile birlikte Alman derin devleti ırkçılığı körüklemeye başladı. Gerçi her zaman yaptıkları şey ve burada bu tehlike her zaman olacak, bu sistem devame ettiği müddetçe...

Marktplatz Meydanı bu süreçte epey ilginç anlara sahne oldu, eylemler sürekli devam etti. Türkiyeli göçmen örgütleri, kadınlar, sürekli eylemdeler. 

Uzatmayayım fazla… ABD'de yaşanan son "Irkçı" vahşetten sonra Mannheim Üniversite Meydanı'da Georg Floyd için yapılan eylem binlerle yapıldı. 15 yıldır buradayım, böyle nitelikli, kalabalık ve canlı bir eyleme tanık olmadım. Neredeyse tamamı genç olan ve kurumlardan çok bireylerin çağrısını yaptığı eylem, sadece Amerikan Irkçılığını değil , bütün dünyada yaşanan ırkçılığı mahkum etti...Burada Nazım Hikmet'in dizesi tekrar tekrar söylenmeli hatta slogan olarak atılmalı, "Umut insanda, umut insanda!"

Fotoğraf okumayı size bırakıyorum… aynen gördüklerimi fotoğraflarken, yukarıda anlattığım duygu düşünce ve bakış açısıyla yaklaştım olaylara ve fotoğraflamaya çalıştım...Bu Korona sürecinde tecrit etmedim kendimi, aksine daha fazla koşturdum. Evde bir kedim var, bir Van kedisi. İsmi Beyaz. Dünyamı doldurdu benim, en yakın dostum, arkadaşım, oğlum. Oğlum Deniz'in ismiyle çağırıp seviyorum bazen... o denli bir parçam oldu sanki ve bu süreçte beni en çok rahatlatan güzellik ve aşk bu...

Şimdilik bu kadar...

Editör: Gölnur Cengiz

bottom of page