CORONA VE İÇE DÖNME HALİ
Meliha Çoşkun
İstanbul
Son üç aydır corona virüs salgını ile birlikte yaşamayı öğrenmeye çalışıyoruz. Önlemler kapsamında virüse yakalanmamak için çoğumuz evlerimize çekildik. Kimimiz ailesiyle, kimimiz tek başına. Bende tek başına evine çekilenlerdenim.
Ev her zaman kullandığım, mahremiyetini özenle koruduğum, mümkün olduğunca kimseyi içine dahil etmediğim bir tür sığınaktı benim için. Ve bu sığınağın kapıları dilediğimde, dilediğimce açılıp kapanıyordu bunca yıl. Şimdi görünmez; fakat korkudan kabullenilmiş bir elin baskısına boyun eğerek üzerimize kilitlenmesine müsaade ettiğimiz evlerimiz hem mahkumiyetimizin hem de zorunlu sürgünümüzün mekânları oldular.
Her gün sosyal medyadan okuduğumuz, televizyondan seyrettiğimiz haberlerde, sürekli sosyal mesafeyi koruma, hijyen kurallarına uymak için anlatılan korkutma uyarıları, korkunun insanı esir aldığı, sadece mekâna değil kendinede hapsettiği bir yerdeyiz artık. Haber aldığım dostlarımda aynı durumda. Üstelik benim gibi tek başına yaşayanlara özgü de değil bu his. Aynı evi paylaşanlarda korku, endişe ve belirsizliğin tezahürleri var.
Çağımızda zaten zor kurulan iletişimin hepten ortadan kalktığı, mesafeyi hem fiziksel hem psikolojik olarak yaşamaya başladığımız içe dönüklük, bir tür yurt yaşamı. Dar mekanlarda sahip olduğumuz ev halleri; öbür yandan biriken çöpler, eşyaların üzerinde biriken tozlar, toz bezleri, kombinin sesi, sürekli çalan müzik, tozlanmış pencerelerden bakılan sokak, tek tük duyulan otomobil sesleri yerine kurye motosiklet sesleri, mama arayışındaki kediler köpekler, kaybolan çocuk sesleri, kısa yürüyüşler yaptığımız sokaklarda çiçek açmış mor salkımlar, erguvanlar burnumuza gelen bahar kokuları.
Oysa pandemi ilan edildiğinde, zaten yalnız çalışmaya yaşamaya alışkın biri olarak kolayca uyum sağlayacağımı ve bu durumun kısa sürede son bulacağını düşünmüştüm. Krizi fırsata çevirir; bugüne kadar ertelediğim pek çok şeyi tamamlayabilirim diye hesaplamıştım. Dışarlıklı hayattan görüşememe sürecini, daha çok çalışır, okur, yazar, çizer diye düşünürken, yarına dair belirsizlik hali konsantrasyonumu etkiledi ve isteksizliğimi, hiçbir şey yapmama halimi ortaya çıkardı. Bir an önce uyanmamızı dilediğim bu kabus, çıkışı belirsiz, uzun bir dehlizin karanlığına doğru fırlatılmış bir top gibi yuvarlanıp gitmeye başladı. Sıkıldığımızda gideceğimiz, elimizi uzatıp sarılıp öpüşeceğimiz sıcaklığını hissettiğimiz dostlarımız arkadaşlarımız orada uzakta bir yerlerde bir boşlukta asılı kaldılar.
Editör: Orhan Cem Çetin